Kişinin az
çok dalgın olduğu, az çok düşler âlemine daldığı anlar olabilir; kimisi çok
dalgınlaşır, düşler âlemine çok derinden dalar. Ben belki de öyleyim, ama suç
kendimin; ancak, belki bu da tümüyle sebepsiz değil, belki dalıp gitmemin,
kafamın bir şeylere takılıp kalmasının, tasalanmamın bir nedeni vardı..
Üstesinden gelinemeyecek şeyler değil bunlar. Düşlere dalan kişi kimi kez bir kuyuya
düşebilir, ama derler ki sonradan o kuyudan çıkmasını da bilir. Öte yandan,
dalgın adamın da, bir tür denge öğesi olarak; aklının dupduru olduğu dönemler
vardır. Kimi kez, olduğu gibi olması için geçerli nedenlere sahip bir kişidir
ama bu nedenler başlangıçta herkesçe anlaşılmaz her zaman, ya da
ilgilenilmediği için bilincine varılmadan unutulur. Fırtınalı bir denizin
ortasındaymış gibi, uzun süre şuraya buraya atılıp savrulmuş bir kişi, er ya da
geç ulaşmak istediği yere varır; beş para etmez, hiçbir işte tutunamaz, hiçbir
işlev yüklenemez gibi görünen bir insan, sonunda yapabileceği işi bulur, etkin
olabileceğini, başlangıçta göründüğünden çok daha değişik olduğunu gösterir..
Öyle, gelişigüzel yazıyorum şimdi, kalemime ne gelirse.. Beni, yalnızca boşta
gezen bir serseri olarak görmeyebilirsen çok sevinirim.
Çünkü, iki
tür serseri var ve bunlar birbirinin tam karşıtı.. Adam vardır; tembellikten,
karaktersizlikten, tabiatının alçaklığından dolayı serseridir; istersen beni o
türden say.
Bir de öteki
tür serseri vardır ki kendi kendine rağmen boşta gezmektedir; etkin olabilmek
için büyük bir özlemle yanan ama hiçbir şey yapamayan.. Çünkü bir şeyler
yapması olanaksızdır, bir kafese hapsedilmiş gibidir, çünkü verimli olabilmek
için gereksindiği şeylere sahip değildir, çünkü yazgının çizdiği olaylar dizisi
onu o kafese tıkmıştır; böyle bir adam ne yapacağını bilmeyebilir ama
içgüdüleriyle hisseder; ne olursa olsun, bir işe yarayabilirim, yaşamımın bir
amacı olacak sonunda, çok daha başka türlü bir insan olabileceğimi biliyorum!
Öyleyse nasıl yararlı olabilirim, nasıl hizmet edebilirim? İçimde bir şey var,
nedir o?
Böylesi çok
değişik yapıda bir serseridir; istersen beni bu türden say.
Kafese
kapatılmış bir kuş, bahar geldi mi, yapacağı bir şey olduğunu çok iyi bilir,
ama yapabilecek durumda değildir. Nedir bu? Pek iyi de anımsayamaz. Belli
belirsiz bir şeyler gelir gözünün önüne ve kendi kendine der ki, ‘’Öteki kuşlar
dallarda yuva kuruyorlar, yumurtluyorlar, yavrularını yetiştiriyorlar.’’ Ve
başını kafesin çubuklarına vurur da vurur. Oysa kafes olduğu yerde kalır ve
kuş, acıdan deliye döner.
Oralarda uçan
bir başka kuş, ‘’Şu tembel hayvana da bak,’’ der yolunda giderken, ‘’keyfi
yerinde görünüyor.’’ Evet, hapiste olan yaşar, ölmez, içinde olup bitenleri ise
dışarıdan kimse görmez; sağlığı yerindedir, güneş açtığında az çok neşelidir..
Derken kuşların göç vakti gelir, yeniden melankoliye düşer. ‘’Ama istediği her
şey elinin altında,’’ der ona kafeste bakan çocuklar.. Oysa o, çubukların
arasından bulutlu gökyüzüne bakmakta, patlamaya hazırlanan fırtınayı görmekte,
içinden yazgısına isyan etmektedir. ‘’Kafesteyim, kafeslenmişim, bir de hiçbir
gereksinmem olmadığını söylüyorsunuz aptallar! Her istediğime sahibim, öyle mi?
Ah! Yalvarıyorum size, özgürlüğümü bağışlayın, bırakın ben de öteki kuşlar gibi
olayım!’’
Kimi boşta
gezen kişiler bu serseri kuşa benzerler.
İnsanlar çoğu
kez ellerinde olmayan nedenlerden dolayı hiçbir şey yapamama durumunda
kalırlar. Kim bilir hangi korkunç, korkunç, çok korkunç kafesin içine hapsolmuşlardır.
Kurtuluş da var bir yerlerde, biliyorum, geç kalmış bir kurtuluş. Haklı ya da
haksız yere yok edilmiş bir iyi ad, yoksulluk, yazgının oyunları, felaketler…
İnsanları hapseden şeyler bunlar işte.
İnsanı kendi
içinde kapalı tutan, çevresine aşılmaz duvarlar ören, hatta sanki toprağa gömen
şey nedir, her zaman bilemeyebilir, ama gene de birtakım parmaklıkların, kapalı
kapıların, duvarların varlığını hissederiz. Bütün bunlar hayali mi, kafamda
uydurduğum fanteziler mi? Sanmıyorum. Sonra soruyorsun kendi kendine: ‘’Tanrım!
Daha çok sürecek mi bu? Hep mi böyle sürüp gidecek? Sonsuzluğa dek mi?’’ Kişiyi
bu esaretten çekip kurtaran nedir bilir misin? Çok derin ve ciddi sevgi. Dost
olmak, kardeş olmak, sevmek.. En üstün erk ile, sanki sihirli bir güçle hapishanenin
kapısını açan bu işte.. Bu olmadı mı insan ömür boyu hapiste yaşıyor..
Duygu
birliğinin yeniden doğduğu yerde yaşam yeniden başlar.
Hapishaneye,
ön yargı, yanlış anlaşılma, şu ya da bu şey konusunda ölümcül bilgisizlik,
güvensizlik, yalancı utanç adları da verilebilir.
Neyse, başka
konulara geçmek gerekirse, ben dünyada alçalmışsam, sen tersine yükseldin. Ben
sevgileri kendimden uzaklaştırdımsa, sen, tersine, yeni yeni sevgiler kazandın.
Bu beni hep mutlu kılıyor, tüm içtenliğimle söylüyorum, her zaman da mutlu
edecek. Pek ciddi bir insan olmasaydın, ya da derinliği olmayan bir kişi, bu
başarılarının süremeyeceğinden korkardım. Ama hem çok ciddi hem de çok derin
olduğunu bildiğimden, süreceğine inanıyorum. Gene de, beni en kötü cinsten bir
serseri olarak görmemen mümkün olsaydı çok sevinirdim.
Senin için
herhangi bir zamanda, herhangi bir şey yapabilirsem, herhangi bir yararım
dokunabilirse, her an hizmetine hazır olduğumu bil.
Senin bana
gönderdiğini ben nasıl kabul ettimse, sen de ilerde, sana yararımın
dokunabileceği bir durum olursa eğer, yardım istemelisin; böyle bir şey beni
çok mutlu eder ve senin bana hala güvendiğinin bir kanıtı olur. Birbirimizden
epeyce uzaktayız, bazı konularda birbirimizden farklı görüşlerimiz var belki,
gene de bir gün, bir saat gelir, birbirimize bir hizmette bulunabilme olanağı
doğabilir.
Şimdilik,
bana gönderdiğin yardım için bir kez daha teşekkür ederek, ellerini sıkarım.
Er ya da geç
bana yazmak istersen eğer adresim şu: Ch. Decrucq eliyle, Rue dur Pavillon 3,
Cuesmes, Mons. Senden bir mektubun bana çok iyi geleceğini de bil.
Her zaman senin, Vincent