26 Nisan 2012 Perşembe

Theo'ya Mektuplar / Cuesmes, Belçika, Temmuz 1880 - 4


Kişinin az çok dalgın olduğu, az çok düşler âlemine daldığı anlar olabilir; kimisi çok dalgınlaşır, düşler âlemine çok derinden dalar. Ben belki de öyleyim, ama suç kendimin; ancak, belki bu da tümüyle sebepsiz değil, belki dalıp gitmemin, kafamın bir şeylere takılıp kalmasının, tasalanmamın bir nedeni vardı.. Üstesinden gelinemeyecek şeyler değil bunlar. Düşlere dalan kişi kimi kez bir kuyuya düşebilir, ama derler ki sonradan o kuyudan çıkmasını da bilir. Öte yandan, dalgın adamın da, bir tür denge öğesi olarak; aklının dupduru olduğu dönemler vardır. Kimi kez, olduğu gibi olması için geçerli nedenlere sahip bir kişidir ama bu nedenler başlangıçta herkesçe anlaşılmaz her zaman, ya da ilgilenilmediği için bilincine varılmadan unutulur. Fırtınalı bir denizin ortasındaymış gibi, uzun süre şuraya buraya atılıp savrulmuş bir kişi, er ya da geç ulaşmak istediği yere varır; beş para etmez, hiçbir işte tutunamaz, hiçbir işlev yüklenemez gibi görünen bir insan, sonunda yapabileceği işi bulur, etkin olabileceğini, başlangıçta göründüğünden çok daha değişik olduğunu gösterir.. Öyle, gelişigüzel yazıyorum şimdi, kalemime ne gelirse.. Beni, yalnızca boşta gezen bir serseri olarak görmeyebilirsen çok sevinirim.

Çünkü, iki tür serseri var ve bunlar birbirinin tam karşıtı.. Adam vardır; tembellikten, karaktersizlikten, tabiatının alçaklığından dolayı serseridir; istersen beni o türden say.

Bir de öteki tür serseri vardır ki kendi kendine rağmen boşta gezmektedir; etkin olabilmek için büyük bir özlemle yanan ama hiçbir şey yapamayan.. Çünkü bir şeyler yapması olanaksızdır, bir kafese hapsedilmiş gibidir, çünkü verimli olabilmek için gereksindiği şeylere sahip değildir, çünkü yazgının çizdiği olaylar dizisi onu o kafese tıkmıştır; böyle bir adam ne yapacağını bilmeyebilir ama içgüdüleriyle hisseder; ne olursa olsun, bir işe yarayabilirim, yaşamımın bir amacı olacak sonunda, çok daha başka türlü bir insan olabileceğimi biliyorum! Öyleyse nasıl yararlı olabilirim, nasıl hizmet edebilirim? İçimde bir şey var, nedir o?

Böylesi çok değişik yapıda bir serseridir; istersen beni bu türden say.

Kafese kapatılmış bir kuş, bahar geldi mi, yapacağı bir şey olduğunu çok iyi bilir, ama yapabilecek durumda değildir. Nedir bu? Pek iyi de anımsayamaz. Belli belirsiz bir şeyler gelir gözünün önüne ve kendi kendine der ki, ‘’Öteki kuşlar dallarda yuva kuruyorlar, yumurtluyorlar, yavrularını yetiştiriyorlar.’’ Ve başını kafesin çubuklarına vurur da vurur. Oysa kafes olduğu yerde kalır ve kuş, acıdan deliye döner.

Oralarda uçan bir başka kuş, ‘’Şu tembel hayvana da bak,’’ der yolunda giderken, ‘’keyfi yerinde görünüyor.’’ Evet, hapiste olan yaşar, ölmez, içinde olup bitenleri ise dışarıdan kimse görmez; sağlığı yerindedir, güneş açtığında az çok neşelidir.. Derken kuşların göç vakti gelir, yeniden melankoliye düşer. ‘’Ama istediği her şey elinin altında,’’ der ona kafeste bakan çocuklar.. Oysa o, çubukların arasından bulutlu gökyüzüne bakmakta, patlamaya hazırlanan fırtınayı görmekte, içinden yazgısına isyan etmektedir. ‘’Kafesteyim, kafeslenmişim, bir de hiçbir gereksinmem olmadığını söylüyorsunuz aptallar! Her istediğime sahibim, öyle mi? Ah! Yalvarıyorum size, özgürlüğümü bağışlayın, bırakın ben de öteki kuşlar gibi olayım!’’

Kimi boşta gezen kişiler bu serseri kuşa benzerler.

İnsanlar çoğu kez ellerinde olmayan nedenlerden dolayı hiçbir şey yapamama durumunda kalırlar. Kim bilir hangi korkunç, korkunç, çok korkunç kafesin içine hapsolmuşlardır. Kurtuluş da var bir yerlerde, biliyorum, geç kalmış bir kurtuluş. Haklı ya da haksız yere yok edilmiş bir iyi ad, yoksulluk, yazgının oyunları, felaketler… İnsanları hapseden şeyler bunlar işte.

İnsanı kendi içinde kapalı tutan, çevresine aşılmaz duvarlar ören, hatta sanki toprağa gömen şey nedir, her zaman bilemeyebilir, ama gene de birtakım parmaklıkların, kapalı kapıların, duvarların varlığını hissederiz. Bütün bunlar hayali mi, kafamda uydurduğum fanteziler mi? Sanmıyorum. Sonra soruyorsun kendi kendine: ‘’Tanrım! Daha çok sürecek mi bu? Hep mi böyle sürüp gidecek? Sonsuzluğa dek mi?’’ Kişiyi bu esaretten çekip kurtaran nedir bilir misin? Çok derin ve ciddi sevgi. Dost olmak, kardeş olmak, sevmek.. En üstün erk ile, sanki sihirli bir güçle hapishanenin kapısını açan bu işte.. Bu olmadı mı insan ömür boyu hapiste yaşıyor..

Duygu birliğinin yeniden doğduğu yerde yaşam yeniden başlar.

Hapishaneye, ön yargı, yanlış anlaşılma, şu ya da bu şey konusunda ölümcül bilgisizlik, güvensizlik, yalancı utanç adları da verilebilir.

Neyse, başka konulara geçmek gerekirse, ben dünyada alçalmışsam, sen tersine yükseldin. Ben sevgileri kendimden uzaklaştırdımsa, sen, tersine, yeni yeni sevgiler kazandın. Bu beni hep mutlu kılıyor, tüm içtenliğimle söylüyorum, her zaman da mutlu edecek. Pek ciddi bir insan olmasaydın, ya da derinliği olmayan bir kişi, bu başarılarının süremeyeceğinden korkardım. Ama hem çok ciddi hem de çok derin olduğunu bildiğimden, süreceğine inanıyorum. Gene de, beni en kötü cinsten bir serseri olarak görmemen mümkün olsaydı çok sevinirdim.

Senin için herhangi bir zamanda, herhangi bir şey yapabilirsem, herhangi bir yararım dokunabilirse, her an hizmetine hazır olduğumu bil.

Senin bana gönderdiğini ben nasıl kabul ettimse, sen de ilerde, sana yararımın dokunabileceği bir durum olursa eğer, yardım istemelisin; böyle bir şey beni çok mutlu eder ve senin bana hala güvendiğinin bir kanıtı olur. Birbirimizden epeyce uzaktayız, bazı konularda birbirimizden farklı görüşlerimiz var belki, gene de bir gün, bir saat gelir, birbirimize bir hizmette bulunabilme olanağı doğabilir.

Şimdilik, bana gönderdiğin yardım için bir kez daha teşekkür ederek, ellerini sıkarım.

Er ya da geç bana yazmak istersen eğer adresim şu: Ch. Decrucq eliyle, Rue dur Pavillon 3, Cuesmes, Mons. Senden bir mektubun bana çok iyi geleceğini de bil.

Her zaman senin,                                                                                                         Vincent