4 Haziran 2009 Perşembe
Ses
Arzuların kafesine sıkışmış kuşları düşünüyorum, kanatlarını unutmuş, o kanatlara yüklü ormanları, çocuk korkuları, perilerin fısıltısını getiren rüzgârları… Unutulmuş bir mezar taşının başında yabancı gözyaşlarını, caddeleri her gün yürüyen şu ebedi ruhları. Çıldırtan güneşe inat, yatıştıran can suyu yağmuru. Bir gerginlik bu, hepimizi kendine doğru çeken, genişledikçe canımızı yakan. Gel dinle beni, bir kanadını kaldır yukarıya, gökyüzüne tut, ayağın sürdürse de toprakta kalmayı. Sen maviydin, sen uçurumdun unuttun mu? Senden açtı bu çiçek, bu koku da sensin, bu korku da… Senin için bu esinti, senin için inleyiş, senin için bu bela, senin için sabır, senin için bu kahır… Hepsi senin için… Hüsran da sensin, mazhariyette. Ne varsa çevrende sensin işte, ah çocuk! Bu giysi senin; düğün evi, cenaze evi, aşk evi için dikilmiş.
Cemil Atik