15 Haziran 2009 Pazartesi

Kader


Eser: Anselm Kiefer

Kendi yapı-bozumun; elekten geçenler dış şartlar olsun, geride kalan taşlar, işte onlar senin. Hayat denen nehre kadar götürüp, karşı kıyıya geçmek için, basamak olsun diye içine attığın. Nereye gidiyorum diye sormak istediğinde, üzerinde soluklandığın. Özgürlük istiyorsun belli, kendine mahkûm olmak senin anladığın. Kaynağın manifestosuna ahde vefa… Sen, hayatsın, hayatın bir ilmeği, bir işliği, bir göz, bir bakış, hepsi bu. Kaynağa dönecek olan sensin, sadece sen, dönebilirsin kaynağa, başka bir deyişle. Tozsuz, topraksız, kirsiz, elbette…

Cemil Atik

4 Haziran 2009 Perşembe


Ses

Arzuların kafesine sıkışmış kuşları düşünüyorum, kanatlarını unutmuş, o kanatlara yüklü ormanları, çocuk korkuları, perilerin fısıltısını getiren rüzgârları… Unutulmuş bir mezar taşının başında yabancı gözyaşlarını, caddeleri her gün yürüyen şu ebedi ruhları. Çıldırtan güneşe inat, yatıştıran can suyu yağmuru. Bir gerginlik bu, hepimizi kendine doğru çeken, genişledikçe canımızı yakan. Gel dinle beni, bir kanadını kaldır yukarıya, gökyüzüne tut, ayağın sürdürse de toprakta kalmayı. Sen maviydin, sen uçurumdun unuttun mu? Senden açtı bu çiçek, bu koku da sensin, bu korku da… Senin için bu esinti, senin için inleyiş, senin için bu bela, senin için sabır, senin için bu kahır… Hepsi senin için… Hüsran da sensin, mazhariyette. Ne varsa çevrende sensin işte, ah çocuk! Bu giysi senin; düğün evi, cenaze evi, aşk evi için dikilmiş.

Cemil Atik

3 Haziran 2009 Çarşamba

Kayıp Bir Kitabın Peşinden




Paris Savcısı, birkaç gün sabahlayarak varlık buldu defterlerimin üzerinde. Bozkırın ortasında, arzın merkezine, çağının mitlerinden biriyle inen bir kentin, aslında bir çukurun kuşağına yarasalar gibi tutunmuş insanların yaşamına, bir elin parmaklarını geçmeyen kahramanlarıyla eğilip bakan bir yazım…

Şimdiki zamanın, gelecekte zorunlulukla yumuşayan, bildik yenidünya siyasetini, arayışın durgunluğu içinde, görece özgürlüğün kişi için hala tehlikeli olabileceğini anlatıyordu. Uykunun, düşlerin, gözlemcilerle savaşıydı; aklı yok edebilen ama düşlere yenilenlerin…

Gündelik hayatın zaaflarını taşıyan, tasarlamadıkları yolların işaretlerini okudukça, güvensizlikle başlayan sorgulamalarını yazdırdılar bana onlar. Vaiz, Oleg O. , Sapar Murat, Okçu Kadın, Kör Kız, Köpeği, elbette Düş Gören.

Uykunun kontrol dışı, otomatik rüzgârına, esrik, sıcak sulara doğru yelken basıp, geçti. Argonotların kısa yolculuğu gibi; merak, ‘’ korsanlık ‘’ bir arada.

Kaybolmak istedi, kendi dileği bu, talihsizlikten öte. Okunmak istemedi. Belki kaderin gizli ilkelerinden birini çalıştırdı, belki de kızdırdı. Hani sürprizleri sever ya kader, onun gibi…

Cemil Atik

2 Haziran 2009 Salı


Yetişkin Huzuru

Semirmiş bayağı, pembe, beyaz, toparlak yüzünde al bir gülümseme. Beyimiz, tıkır tıkır işliyor hayatın içinde; tik, tak, tik, tak…

Hani erkek uyumazdı, huzur kadınsıydı…

Bu fani bulamadı aile erkeklerinin huzurunu; SON(UÇ) İŞTE BU!

Arnavut Lokantası.

Cemil Atik

Irmak


Irmak


Yağış durdu, çamuru parçaladı, püskürttü yüzünden, görünür oldu ayağı koyacağın yer.
Geç, git işte; açık açık özgürsün işte…


Cemil Atik

Kuantum

Kazançların, kayıpların belirsiz melezlenmesini, birbirlerini, ıssızlarda satirik gırtlak takırtılarıyla dölleyişlerini, ayın aksine fışkırarak düşen bir döl parçasının dev bir yayınca yutuluşunu, devindirişini sus pus suları içgüdüsüyle… Ağababası, içimi tatlı ağların. Hepsini gördü bu gözlerim. Hesap tutmayı bırakalı yenice… Melezlendik, karıştık, güne döndük, soğuk, dağa kapandık, rüzgâra verdik kokularını sevimizin. Yine biz olduk karanlığa karşı, ürettik bizi.

Şimdi ne oldu, soruyorum, kalbimin çocuk çarpan en gizli yeri…

Cemil Atik