Fotoğraf: C. Atik
Zamansız zamanın, mekânsız mekânın bir yerinde, sırtını
sonsuz ormanlara vermiş, derin mi derin,
küçük bir kaynak gölün ve onun tam ortasından daralarak, düz bir şekilde akan
bir nehrin, denize varmak için yolculuğuna başladığı bir yerde bir Bilge
yaşarmış. Kuşbakışı kadim anahtarlara benziyormuş, göl, nehir. Kaynak gölün
biçimlendirdiği bu temiz daire biçiminin gün batımı yönünde yerleşikmiş Bilge.
Bir gün batımı zamanında; Güneş, sonsuz ormanların arkasında,
karanlıkla söyleşiye dalmışken, onları dinlemeye başlamış sessizlik içinde
Bilge, bağdaş kurup oturduğu kaynak gölün sahilinde. Güneş ve Karanlığın
sözcükleri olan ışık ve gölgelerin, kaynak gölün sahilini baştan sona saran
gülleri pastel yangınına veren gösterisini izlemeye vermiş kendini.
Bir yandan da, dört genç öğrencisine verdiği ödevi
düşünüyormuş. Bağdaş kurup oturduğu minderinin üzerinde böyle beklemesinin bir
nedeni de, dört genç öğrencisinin, ödevlerini kendisine sunmak üzere gelmelerini
beklemesiymiş. Bu ödev, değerli dört genç öğrenciye, bizce sır bir kavramın
özüne yolculuk etmeleri için verilen ve yazıya dökmeleri istenen bir düşünce
ödeviymiş. Bu gözde gençler, tefekkürleri sonucu, belirli bir süre sonra çok
değerli bilgilere ulaşmışlar bu yolda.
Üstatlarının huzuruna çıkmak için bir araya gelen
gençler, bir süre sonra, tezleri yönünde küçük açıklamalar yapmaya başlamışlar
birbirlerine. Bir yandan kaynak göle doğru yürüyor, bir yandan da, öne
sürdükleri kendi özgün düşüncelerinin daha üstün olduğu yönünde, edeple,
gülüşerek, tartışıyorlarmış. Bu dört genç, tatlı rekabetlerinin ve birbirlerine
duydukları muhabbetin hoşluğu içinde, Bilge’nin huzuruna, kendilerini
duyabileceği mesafeye geldiklerini kavradıklarında, yüzlerinde aydınlık
gülümseyişlerle susmak dışında bir şey yapamayacaklarını anlamışlar.
Bilge’nin dingin, davet eden bakışlarıyla rahatlamış,
sırayla metinlerin bulunduğu eserleri uzatmışlar ona. Bilge’nin sessizliğini,
kıskançlıktan uzak, kendi aralarındaki tartışmalarıyla doldurmuşlar yine.
Bilge, eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, her birinin özgünlüğünü ve öze
ermedeki çabayı görmüş. Gülümsüyormuş Bilge, içten, hem eserleri incelemeye
devam ederken, hem de kulak verirken sempatiyle öğrencilerinin söyleşisine.
Bilge çoktan karar vermiş, hangi öğrencisinin en çok yaklaştığına öze. Ancak bunu
kendiliklerinden fark etmelerinin, eğitimlerinin bir parçası olduğunu da
bilmelerini, kavramalarını dilermiş.
Bilge, eserlerden kafasını kaldırmasıyla, edepli şakalaşmalar
bitmiş, gülen, sessiz yüzler kalmış geriye. Hiçbir soru sormadan, konuşmalarına
izin vermeden demiş ki; her biriniz hoşlandığınız bir kuş türü seçin ve
biçimini, yapılış tarzını, süslemesini sevdiğiniz bir kuş kafesinin içine koyun
seçtiğiniz kuş türünü… Her biriniz bir gösteri arabası tasarlayın, kendi
estetik zevkinize, yaratıcılığınıza uygun olsun… İçinde kuşlarınızın bulunduğu
her bir kafesi, tasarladığınız bu gösteri arabalarının en üstüne sabit bir
biçimde yerleştirin… Bilge eklemiş; arabalarınızın sağ ve solunda bana
gösterilerini sergileyecek dörder kişilik bir gösteri grubu olsun… Bana hazır
olunca dönün, en iyi tasarım ve gösteri, kimin daha başarılı olduğunu
gösterecek… Hadi, gidin şimdi, kasabada dilediğiniz her şeyi bulacaksınız...
Öğrencilerinden biri, biraz öne çıkarak gülümsemiş; ‘
sizi anladım ‘ demiş. Bilge aynı ciddiyetle, eliyle yolculuğu sunmuş.
Öğrenciler, sevdikleri kuş türünü seçmiş, tasarımından
hoşlandıkları kafeslere koymuş, ellerinde kuş kafesleriyle, kaynak gölün küçük,
düzgün bir ırmağa dönüştüğü, üzerinde taştan bir köprünün bulunduğu yöne doğru,
kasabaya gitmek üzere, yine aynı edeple şakalaşarak, gülümseyerek yönelmişler.