'Kanlıca 'daki Yengenin' , yıllarca biriktirdiği takvim terekelerini evin ortasına getirip bıraktığında, ilk şaşkınlığı üzerinden atan edibin, bir zaman sonra, ilk duyumsayışıdır değişen zamanı. Saatler 24'e kurulduğunda, Bad-ı Semum, zehirli rüzgar zamanları; Eyyam-ı Bahur o eski takvimlerde kalır. Yeni bilme biçimleri yalıların, köşklerin, kayıkhanelerin, fakirhanelerin kapısını çalmaya başlar. Zaman, içindeki her şeyle uyum içinde, salınarak, dalgalanarak yakamozlanırken; filiz kıran rüzgarlar çiçekleri düşürür zamanın dev gövdesinin dibine.
Bebek sahilde, billur gibi sularda ayaklarımızın arasında dolaşan çinakoplar, istavritler; bir akvaryumun camından bakıyorduk, güneş, ince, sıcak iplikler salıyordu bizden önce, bir olta gibi kum zemine...
Ne garip, benim çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın İstanbul özlemi, büyüklerimizin o majör ağıtlarının zamanı.
C. Atik