24 Eylül 2012 Pazartesi

İçinden Geçtim Hayatın



Verlaine ve Rimbaud’u içine çektiğinde ruhum daha çok gençtim önsözsüz. Çapraz mı asmıştım boylu boyunca sırtıma makinalı tüfeğimi yoksa sağ omuzumda mı hatırlamıyorum. Çukurova’ya bakıyordum, bu çiçeklerin zamanı değildi henüz, uzaktılar daha çok uzak. Karanlığa güzelleme kendi aydınlığımın ilk ışıklarında, içimde bir canavar gibi kıpırdamıştı can sıkıntısı,  atla yemekhaneye giren çingenenin tiksintisi. Çingenelerin eline düşmüş atlara acımam bu yüzden…



 
Ne vardı içinde o balık ekmeğin hmmm…

 Kendi kendime vapur ama dikkat sadece ben.

 İliklerimi ilikleyen soğuk, ben dönüyorum sadece.

Dışında ne varsa ben.

İçimden geçiyor martılar sahiden içimden, bak Allahın işine, düşmeden evvel.

Gözümün nuru can sıkıntısı bana beni anlat.

Ne az dinlemişim dilsiz, bir kulağımdan girmiş ötekinden çıkmış gözlerin.

 Ellerimle tuttum, ısıttım bu kenti.

 O da üzgün, somurtuyor, daha acı böylesi.

 Her gün acıyor içi böyle.  

Seni kıskanmışım işte; bana sormalıydılar o ağacı keserken,

O sokağın girişini yanlış vermezden evvel.

 Kararınca gideceğim işte,

Azığımda daha atılmamış simit parçaları martılara.

 Sen de bir savaştan çıkmışsın güzelim,

 Ne güzel olmuşsun, bir hayırsız doğurmuşsun.  

Gündüz karanlığı ıslak gözlerin yine üşütüyor beni.

 

apriori