30 Eylül 2012 Pazar
24 Eylül 2012 Pazartesi
İçinden Geçtim Hayatın
Verlaine ve Rimbaud’u içine çektiğinde ruhum daha çok
gençtim önsözsüz. Çapraz mı
asmıştım boylu boyunca sırtıma makinalı tüfeğimi yoksa sağ omuzumda mı
hatırlamıyorum. Çukurova’ya bakıyordum, bu çiçeklerin zamanı değildi
henüz, uzaktılar daha çok uzak. Karanlığa güzelleme kendi aydınlığımın ilk
ışıklarında, içimde bir canavar gibi kıpırdamıştı can sıkıntısı, atla yemekhaneye giren çingenenin tiksintisi.
Çingenelerin eline düşmüş atlara acımam bu yüzden…
…
Ne vardı içinde o balık ekmeğin hmmm…
Kendi kendime vapur
ama dikkat sadece ben.
İliklerimi ilikleyen
soğuk, ben dönüyorum sadece.
Dışında ne varsa ben.
İçimden geçiyor martılar sahiden içimden, bak Allahın işine,
düşmeden evvel.
Gözümün nuru can sıkıntısı bana beni anlat.
Ne az dinlemişim dilsiz, bir kulağımdan girmiş ötekinden
çıkmış gözlerin.
Ellerimle tuttum,
ısıttım bu kenti.
O da üzgün,
somurtuyor, daha acı böylesi.
Her gün acıyor içi
böyle.
Seni kıskanmışım işte; bana sormalıydılar o ağacı keserken,
O sokağın girişini yanlış vermezden evvel.
Kararınca gideceğim
işte,
Azığımda daha atılmamış simit parçaları martılara.
Sen de bir savaştan
çıkmışsın güzelim,
Ne güzel olmuşsun,
bir hayırsız doğurmuşsun.
Gündüz karanlığı ıslak gözlerin yine üşütüyor beni.
apriori
20 Eylül 2012 Perşembe
Başlıksız
Bir köpeğin
düşleri.
Yağmur yeni
çiselemeye başlamıştı, ayakları parmak uçlarından hafifçe sürüklenirken havalandığında.
Kollarını her şeyi kucaklamak istercesine sonuna kadar açmıştı. İçindeki sevginin
büyüdüğünü hissediyordu, özgürlüğe sevgisinin. Çam reçinesinin kokusuna
bayılırdı. Onda taze, temiz bir şeyler vardı. Öyle kişilikli bir koku olduğunu
düşünürdü ki; asla hatırlanamayacak olan yitik anıların özlemi gibiydi.
Gitmekle ilgili de bir şeyler vardı içinde bu kokunun. Hem ağlamaklı, hem de güçlü…
Taa içinde hissetti bir yangın gibi bu asaletin hasretini. Sadece bu koku
olabilirdi, bu kokuya dönüşebilirdi. Hep bu halde sonsuza dek yaşayabilirdi. Çam
reçinesinin sesi vardı, yürekte atan bir müziği. Karanlık, güzel, özgün, hep
kendisi. Yitik bir mirasın izinde köpeklere maskara olmuştu. Biraz da
köpekleşmişti işte geçen zaman içinde. Reçinenin peşinde cennetinin ruhunu
kaybetmişti. Her köpek gibi o da ender de olsa düş görüyordu. Korkuyla
zehirlediği bakışlar fırlatıyordu rakibine, azı dişlerine kadar kemikten bir
bıçağa dönüştürdüğü çenesiyle. Ayaklarının altındaki toprağı acıtırcasına
kavrayarak, omurgasını ağır bir mızrağa dönüştürdüğü bedeni rakibinin bedenini
parçalayarak içinden geçip gidebilirdi şimdi.
Kediler…
Sessizliğinin
tadını sonuna kadar çıkarmaya kararlıydı; kendi sinsi sesini çıkarıyordu
sadece. Öyle, diğerlerinin inandığı gibi, bu ne demekse öyle işte, kendisiyle
ilgili bir şeye inandırılmış, inanmış insanların arasında, bakıyordu sadece
onlara. Sessizlik için yaratılmıştı; yumuşak inişler, neredeyse bir pamuk topu
kadar sessizdi. Ölümle ilgili batıl itikatlarına hep şaşırmıştı ama bunu da
bıraktı. Enerjinin dönüşüm anına kaza diyorlardı ne garip. Süreçleri göz ardı
etmeye yarayan kültürlerine tapıyorlardı, ölümden önce bir şeyler yapmaları
gerektiğine inandırıldıkları kültürleri… Artık bu son demişti O. Artık
hatırlatmayacağım. Taklitçi maymunlar sizi. Ve kedilerin tam zıttı dır dır
maymunlar.
apriori
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)