17 Mart 2012 Cumartesi

Pan



Karanlığın şafağında, ilk ışıklardan doğmuş yetim bir çocuğum ben, kendi kendini büyütmüş. Sarmaşıklara gizli, şakacı çırpınışlarım; Güneş kadar neşeli, orman kadar kendinde.
Ben, Pan’ın oğlu, neşeme de, hüznüme de diyecek yok.

Sağ elimi üzerinde bir tülü aralar gibi gezdirdiğim, ayın üşüttüğü tatlı sular… Sayısız kez aksimi aradığım nehirler, göller…

Kendimden başka ayna yok bana, suretim Ben’im.

Her döllenmede parmağım var, her oynaşmada ve her sevide! Kızılcıklar kabuğa yüklendiğinde uyanırım, çoklarınız bilmez, yavaşça. Sıradanlığın acısını duyuran dualarınızla sokulurum çocuk yüreklerinize, üşümek kadar yürekli, sarmak kadar sevgi dolu… Özgürlüğü bırakırım avuçlarına, en gizli gözyaşı kahramanlarının. Aşk…
Yağmur çayırlarının ay ışığı, çiğ tanesinin gözü, yaban… Tek dem ortağım acıya, ayrılık beni bile yaralar ve kuzu postunda karanlık…

Gece çöküyor üstüme, yatırıyor karanlığa, göz oluyorum.
Şimdi söylenenleri dinleme zamanı.