27 Ekim 2011 Perşembe

Kısa


Gözü dönmüş cahillerden, İsa gibi Zeytin Dağı’na kaçmak istiyor ruhum; sonra bir Davut olup, göz hizasında yakıp kavuruyor ses çıkaran bedenleri…
Ateşten kalkanım olsun; karanlığa nar sırtı, yüzü gül bahçesi. Sessizlik kapsülünde, huzurun nağmeleriyle, yıldızıma ebedi bir yolculuğum olsun…
Odun, Onun kokusu; huzurumla yansın, ateş serinlik olsun, ibrahim’e olduğu gibi…
Yanmada serinliği nasıl bulur insan? Kendinde asla tutuşmayana dokunabilirse, beden ar eder yanmaktan…
Nasıl dokunabilir insan, kendinde asla yanmayana? Zümrüt yeşili vadisine, ab-ı hayata girerse nefessiz, kimsesizin kimsesi… Parçalanamayan, kendine bölünemeyen sonsuz inciyi bulmalı yanmamak için.