26 Ocak 2011 Çarşamba

marenostrum


İşaretiydi zulümlerin, göze yakın ama en uzak ileri karakolu. Firavun nefislerin yükseldiği çağdı, tıpkı şimdiki zaman gibi. Kervanlar; yüklü saygıyla geçerlerdi önlerinden. Adaklar aynı çevrimde, bağışlar da öyle. Korkunun kristalize olduğu çağlar, sevincin kapalı devre… O kervanlar fakir mahallelerinden hiç geçmedilerdi, şimdiki zamanda olduğu gibi. Sunaklardan yer, içerdi. Adam yaratmak değildi amaç; eli tutsun, adam olsunda hür yürüsün şu geniş arzı, vicdanların korkularını bastırmak. Ayakları altından çekilsinler firavun nefislerin. Yalvaçları duydu kulağı, gördü gözü; yıkılan heykel yalanı kaldı bugünlere, kandı, kulak üzerinde ağırlık, gözlerde perde çağı… Kenar mahallelere asil ayaklarıyla girdilerdi, canlarını, mallarını ortaya koydular. Adam yaratmaktı amaç. Soru sormayı öğrettiler, hakikatin cevabı yaksa da canını, irade göstermekti, eylemdi; kandırılmışlardı, sömürülüyorlardı, yakıtıydılar putların, her gün tutuşuyorlardı cehaletin sunaklarında. Onlar da minnettardı efendilerinin, firavunlarının artıklarından. Ah ne yavaş öldürür şu cehalet!

a-priori

18 Ocak 2011 Salı

Dinlemedin


                                     Resim: Luc Normandin                      Kolaj: Selma Akın


Dinlemedin; yalnız kucağına dökülen gözyaşlarını, görmedin neşelerini çocuklar gibiydiler. Utanmadılar. Sıkılmadılar; arsız, namussuzdular dünyaya. Ellerini tutsan bir yaygı gibi altlarına, sürsen, eline, yüzüne, kırılır kadehler, paramparça, utanmış kabından, içerdin sebepsiz. Sözümü dinlemedin; karanlıkta ışığı aradın, baktın, gören göz değildi demedim mi? Kandırdın kendi gözünle kendini demedim mi? Gözün korkundu, o bir çift garibe yükledin tüm cefayı. Yürek görür, kalp deler karanlığı, ne gözsüz, ne dilsiz toprak gibi ol demedim mi?

Elimi tut a çocuk, bu ne korku böyle, gel hele şöyle. Yok say, yok say ölümü… Kelebeğin kozasından ürktüğü nerde görülmüş, bir yılkı atı gibi ne bu hırçınlık. Nerde görülmüş açmaktan korkan çiçek. Ne bu şikayet; kadeh dolmaktan korksun. Kork ki, donmasın kalbin. Ey, kalbin evladı; anası, babası, tüm hısım, akrabası kalbinde saklı. Yaprak korkar mı toprağa düşmekten; ağacın damarlarında kan olmak, can olmak için didinen, hasretini inci bil de, topla işte şöyle gözyaşlarını. Al acıyı, keskin bir bıçak olsun, ne olursa olsun, kalbinin kuyularına insin, bırak gözyaşlarını demedim mi? Andolsun anarsın, ararsın bu kuyuları, ansızın yüklenmiş terlerle, utanç içinde. Al ipi, ipsiz sapsız in, çıkart postunu hayvanının. Sen bir yıldızdın ne bu unutkanlık, çekirdeği kendinde, ışıksın sen ışık…Ne bu titrek yanmalar, ha mum, ha harlı alev. Ateş aynı ateş, dik yürü sonsuzluğa, korkma demedim mi?

a-priori