Dijital Kolaj: Selma Akın
Bencilliğimden olacak araçlarıma hep böyle baktım. Küçük istekleri düşlerime direndikçe, ihanetlerine tanık oldukça, onlara kızmak yerine, anlamasam da ilk kez şimdi olduğu gibi onlarla konuşmaya başladım.
Renklerin boyanın huyu olduğunu düşünüyorum. Belki de onları ben gibi bilmemin nedeni budur, kim bilir…
Huyları kim görmüş ki. O yüzdendir, huylarımız birbirine hep karıştı.
Ah Ebruli… Arasından çekip çekip hoyratça harcadığım, aldıkça şımardığım, en son bulduğumla ilkini nasılda eksik bıraktığımı, gereksiz yere heyecanlandığımı, iç sızısı ile biraz mahcup fark ettiğim, ”renk” huylar. Kırmızılar, turkuazlar, beyazlar. Tek ve kırılgan. Bir o kadar derin, bir o kadar gezgin, renkler.
Valizleri yorgun yolların öyküleri ile dolu, açlık molaları için küçük büyük lezzetli yiyecekler saklı gezginler. Öylesine çoksunuz ki, sizleri kendimi tanıdıkça bulacağımı biliyorum.
Gün, bir yarısı ile hep siz olsa, karanlığı delip geçecek kırmızının, bin bir tonu ışık gibi yıkasaydı diyorum, düşlerimde ışık renk oluyor, renk siyahı yeniyor, kızıla boyanıyor düşüm.
Düşüm, kentin gökyüzünü çatıların üzerinden kızıla boyuyor, kent değişiyor, gökyüzü değişiyor, ben değişiyorum. Kent artık o kent değil, benim kentim oluyor. Kentin üzerinden bir şey söylüyorum.
Kâğıttan askerlerim zafer meydanlarının tanıksız orduları, savaşlar kaybedip savaşlar kazanıyorlar.
İllaki renk… Bedenler bütünü yitirip küçük yüz ölçümleri ile dünyalar kurarken tek melodi… İLLA Kİ RENK…
Görünen dünyanın gerçek araçları, erimeye yüz tutarken, yakalayıp onları hikâyelerimin yeni kahramanlarını yaratıyorum. Kötü ile kavgaları yerine, kozasından çıkan kelebek kanatları ile kitrenin üzerine öylece dokunuyorlar. Kitre sarsılıyor renk yırtılıyor.
Ah ebruli…
Bildiğim her nesne kadar gerçek, her nesne gibi şekle saplantılı olmayan soyutlarım. Biçimlerden ayrıldıkça kesintisiz bir şarkının melodisinde yüzüyorum. Onları, nesneyi nesnede unutacak kadar muzurca hep kışkırttım. Sinirli bir kırmızıda hareketi akıtarak sakladım, yırtarak telayı ,zayıf desteksiz kırılgan zemin ile yıkılmaz kaleler kuşattım, kelimeleri yok zeminlerde var ettim yok olacaklarını söylesinler diye.
Her bir harf yok oluşu yazamayacak kadar korkak, korktuğu kadar da bir arada küstah ve şımarıktılar. Şimdi düşündüm de onlara isim vermeliyim, tıpkı eskiden oyuncaklarıma verdiğim isimler gibi. Onları görünür kılacak, hafızamda gerçeği gibi çağırabileceğim adları olmalı ama korkuyorum ya gerçek olurlarsa diye.
Yine de çizgiye, renge, karanlığa ve ışığa devam…
İLLA Kİ RENK…
Selma Akın