11 Ağustos 2012 Cumartesi

Âdem Ol!



Dizüstü bilgisayarımın ışığı altındaki ellerime baktım uzunca. Ellere böyle dikmek gözleri iyi gelmez derler. Batıl itikadım yoktur desem de her şeyin bir nedeni olması korkutur beni.

Belki bu nedenle, aşağı yukarı on dört milyar el var dünyada diye düşündüm. Yedi milyar olunca rakam aşağı yukarısıyla on binler, belki de yüz binlerce insan olabilir ıskalanan ne hüzünlü. Nüfus sayımında sayılmama korkusundan biliyorum. Sayılmadın mı, sen sayılmadın mı? Yok, olup gittin sen, eksiye saydılar sayanlar seni.

Yüzgörümlüğü hakikati… Nüfus memurunun gölgesi yiyecek ruhumu ANne! Yüz bulan şeytanlar bir pantomimci ustalığında yüzle oynuyorlar; gerektiği kadar gerdiriyor, dudak büküyor, başla onaylıyor. Kayıtsız mahrem olandır ve benim için çok güzeldir. Kayıtsız olan sırdır ve her iyi, yüce sır gibi güç verir insana. Çocuklaşıyorum utanmadan; kayıtsız anılarımı özledim ben, kayıtsız anılarımı. Nereye götüreceğiz bunca fotoğrafı, yükleyip içine dağı, kristalce oynaşan suları… Götürebilecek mi, taşıyabilir mi utanç verici kayıtsızlığımı. Ben hiç yanıma almadım, ben istemedim bu anı protezini.

Yüzünde saklı ey yol arkadaşım; hatıram, an’ım, ölsem kanım akmaz mutluluğum, acılarım, hüznüm sen de saklı. Şipşak gibi işte, bak çağırdım geldi ya, gülücük dolu bir göz kırpmayla.

Akdeniz geldi ya, sesler, kokular, dört yol ağzındaki acılarım benim.



apriori