30 Mayıs 2010 Pazar


Düşündüm; ölüm teori götürmez. Üstelik akut bir durumun tanımı ancak
‘’ yaşayanınca ‘’ dile getirilebilir. Ölüm, varlığı da, yokluğu da sunabilir varlık sofrasına. Parmak izi gibi kişiye özeldir, kişiyi hayatta yönlendiren manevi saiklere göre biçim alır, asla birbirine benzemez. Bu kendi kendisinin suçlusu içindir. Bir de yürekler var ‘’ ölesi değil ‘’, kar taneleri gibidir ölümleri, eşsiz benzersiz her biri…

manga anka



…şükürler, kuluna yokluğu tattıran Yüce Tanrı’ya… Edep olduğunda yokluk, bir hoş esinti olur herhalde ölümde.
…şükürler, kuluna yokluktan geldiğini hatırlatan Yüce Tanrı’ya… Yokluk, ruhun özgürlüğü olur herhalde, derin bir oh ile nefesi kaynağa vererek…
…merhamet etsin, kulunu varlıkla yükleyip ağırlaştıran Yüce Tanrı…
Gidenin, uzaklaşıp kaybolanın arkasından ağlar için için; gözyaşları düşer ateşten sıçrayan korlar misali, öte âlemdeki etekleri, libas-ı batını tutuşturur…

apriori


Varlık gibi yokluğun da sınırı yok; yokluğun mekaniğini anlamak istiyorsan varlığa bak. Ancak işin kolayına kaçıp, varlığın zuhur ediş biçiminin tam tersinin yokluk olduğu hatasına düşme. Yokluk içindeki yokluğa bak başın dönmeden. Varlığın yok oluşuna değil, yokluğun yok oluşuna bak…

manka anka



…şeylerin yokluğunu kastediyorsun; bir sihirbazın el çabukluğuyla kandırılabilir göz… Bir cerenin gözlerine sahip olmalı öteki türlü. Yok olan eşyaları tebeşirle çizersin yerlerine olur biter… Şeylerin ruhunun kaybolmasına hazır mısın peki? Her bir bağın teker teker kopmasına… Terki terk dedikleri şeye daha çok var üstelik. Üstelik takat getirebilirsen… Yokluk, bir kez kendi içine devrilmeye görsün, doğası gereği nihayetine erinceye dek durmaz.

…yokluğun bir sınırı var diyorsun öyle mi?

Evet, varlığa varır ve durur…

Kuşların yanağında şarkı söyleyen zenci…


Kuşların yanağında şarkı söyleyen zenci…

Arzuların düşleri; doyumsuz, küçük ötücü kuş yanağı. Zencinin çalı saçlarında yuvaları, dönüp durdukları yörünge o simsiyah başı, cıvıl cıvıl metalik nameleri uyuşturuyor düşüncelerini. Yarı aç bırakıyor temaslar tenini. Böyle yürüyor karanlıkta, kendinden geçti geçecek… Mekânsız, zamansız bu özlemler; öyle görünüyor aldatarak. Doyumsuz, yumuşak, yarı aç, tadı damağında, hoş sesli, çok renkli…

Dedi ki; zenci, imkânsız bir coğrafyanın arzu nesnesidir, çaresiz, minik tutkularının yanağında dinlenir.

apriori