Neyin başlangıcı?
Herkesin malumu; Reagan –Thatcher aksında doktirinize edilen, serbest piyasa kuramı musalla taşında. Piyasanın kendi koşullarının bir tür evrim mantığı ile mutlaklaştırıldığı bir düzendi. Şimdilerde işin içinde saklı ikiyüzlülük görünür oldu; cenazeyi, düzenin devamı için ayak bağı olarak görülen devletin kaldırmasının istenmesi… Liberal kapitalizmin kodamanları birer birer Amerikan Merkez Bankası’nın sahte kanatları altına nasılda sıvışıveriyorlar. Ama hep bize aksini vaaz etmemişler miydi? Bakınız; Kemal Derviş’li yıllar…Bugün de bizde, batı cephesinde, değişen bir şey yok.
Kamu yararının, sözüm ona yine kamu yararına iğdiş edildiği, ‘’ köpeksiz ‘’ küresel köyde değneksiz dolaşıldığı bir dönemi soluyoruz. Serbest piyasa dinamikleri ( dinamitleri belki de ) paranın ve sermayenin önünü açmak için dünyada girilmedik ülke, kent, ilçe, kasaba, köy, mecra bırakmadı. ‘’ Yatırım ‘’ Bankacılığının küresel dolandırıcılığın amiral gemisi olduğu artık aşikar, gemi yan yattı, parlak çocuklar sahile vurdu…
Yatırım Bankacılığı, temelde küçük, orta yada büyük işletmelerin, yatırımcı sanayicilerin ekonomik danışmanlığını, yatırımların maliyet analizlerini yapmak amacını gütmeliydi ama öyle olmadı. Hiçbiri, sofistike, kuramsal analiz yazılımlarıyla donatılmış bilgisayarlarının önünden kalkıp, ultramodern ofislerinden çıkmak, hakiki üretim aşamalarının doğru noktalarında konumlanmak üzere kurgulanmamışlardı. Müşterisinin fabrikasında, küçük atölyesinde, nihayetinde ekmek kapısında, işletmenin hedefini, düşlerini gerçekleştirmek, beyaz yakalarına sıçrayabilecek, emeğin yağını, kirini, pasını, tozunu onurla taşımak, onun bir parçası olmak gibi bir ilke de taşıyor değillerdi. Hakikatin sanalla değiş tokuş ettirildiği proto-stereo tipler; tefecilerin inançlı kumarbazları…
‘ Kimseyi hor görme ama kötüyü de hoş görme ‘. Bu bizim deruni felsefemizin yürek cümlesi, bir bildirge… Yaşananlardan yeryüzündeki hiçbir insana mutluluk çıkmayacak ne yazık ki. Kimilerinin söylediği gibi yaşananlar salt Amerikan kapitalizminin krizi de değil üstelik. Riski satın alma, mevduat garantisi, pek yabancı gelmemiş olmalı sizlere. ‘’Ekonomik krizimizde’’, ocağı sönenlerin, intihar edenlerin istatistikleri yok ortada, bari rakamlarda anılmalarına izin verilseydi.
Şimdilerde bize sadece ibretle izlemek düşüyor. Asıl sorulması gereken, krizin neyin sonu olduğu değil, neyin başlangıcı olabileceği. Herkesin biraz zaman ayırıp, düşünmesi gerekiyor. Bu yazının sahibinin bir ekonomist olmaması sizi cesaretlendirebilir umarım. Çünkü başka ölçü, ilke tanımadan, ehline değil ‘’ işi uzmanına ‘’ bırakmanın sonuçlarını yaşıyoruz.
Yaşamlarımızın sorumluluğu, kim ne derse desin bizlere aittir, bundan kaçamayız.
Cemil Atik
Herkesin malumu; Reagan –Thatcher aksında doktirinize edilen, serbest piyasa kuramı musalla taşında. Piyasanın kendi koşullarının bir tür evrim mantığı ile mutlaklaştırıldığı bir düzendi. Şimdilerde işin içinde saklı ikiyüzlülük görünür oldu; cenazeyi, düzenin devamı için ayak bağı olarak görülen devletin kaldırmasının istenmesi… Liberal kapitalizmin kodamanları birer birer Amerikan Merkez Bankası’nın sahte kanatları altına nasılda sıvışıveriyorlar. Ama hep bize aksini vaaz etmemişler miydi? Bakınız; Kemal Derviş’li yıllar…Bugün de bizde, batı cephesinde, değişen bir şey yok.
Kamu yararının, sözüm ona yine kamu yararına iğdiş edildiği, ‘’ köpeksiz ‘’ küresel köyde değneksiz dolaşıldığı bir dönemi soluyoruz. Serbest piyasa dinamikleri ( dinamitleri belki de ) paranın ve sermayenin önünü açmak için dünyada girilmedik ülke, kent, ilçe, kasaba, köy, mecra bırakmadı. ‘’ Yatırım ‘’ Bankacılığının küresel dolandırıcılığın amiral gemisi olduğu artık aşikar, gemi yan yattı, parlak çocuklar sahile vurdu…
Yatırım Bankacılığı, temelde küçük, orta yada büyük işletmelerin, yatırımcı sanayicilerin ekonomik danışmanlığını, yatırımların maliyet analizlerini yapmak amacını gütmeliydi ama öyle olmadı. Hiçbiri, sofistike, kuramsal analiz yazılımlarıyla donatılmış bilgisayarlarının önünden kalkıp, ultramodern ofislerinden çıkmak, hakiki üretim aşamalarının doğru noktalarında konumlanmak üzere kurgulanmamışlardı. Müşterisinin fabrikasında, küçük atölyesinde, nihayetinde ekmek kapısında, işletmenin hedefini, düşlerini gerçekleştirmek, beyaz yakalarına sıçrayabilecek, emeğin yağını, kirini, pasını, tozunu onurla taşımak, onun bir parçası olmak gibi bir ilke de taşıyor değillerdi. Hakikatin sanalla değiş tokuş ettirildiği proto-stereo tipler; tefecilerin inançlı kumarbazları…
‘ Kimseyi hor görme ama kötüyü de hoş görme ‘. Bu bizim deruni felsefemizin yürek cümlesi, bir bildirge… Yaşananlardan yeryüzündeki hiçbir insana mutluluk çıkmayacak ne yazık ki. Kimilerinin söylediği gibi yaşananlar salt Amerikan kapitalizminin krizi de değil üstelik. Riski satın alma, mevduat garantisi, pek yabancı gelmemiş olmalı sizlere. ‘’Ekonomik krizimizde’’, ocağı sönenlerin, intihar edenlerin istatistikleri yok ortada, bari rakamlarda anılmalarına izin verilseydi.
Şimdilerde bize sadece ibretle izlemek düşüyor. Asıl sorulması gereken, krizin neyin sonu olduğu değil, neyin başlangıcı olabileceği. Herkesin biraz zaman ayırıp, düşünmesi gerekiyor. Bu yazının sahibinin bir ekonomist olmaması sizi cesaretlendirebilir umarım. Çünkü başka ölçü, ilke tanımadan, ehline değil ‘’ işi uzmanına ‘’ bırakmanın sonuçlarını yaşıyoruz.
Yaşamlarımızın sorumluluğu, kim ne derse desin bizlere aittir, bundan kaçamayız.
Cemil Atik